işte ben böyle bi çocuğum.

29 Ocak 2009 Perşembe

terbiyesiz anarşist!
hiç endişelenmeyin, abim son derece iyi bir kalp bişeysidir.
bu ailede kesinlikle acaip bişeyler var.
yalan söylediğin için seninle iki hafta konuşmuyorum.
amaan!
seni bıçağın kör tarafıyla doğramak lazım.
pinokyo.
oyuncu dediğin her kalıba girer.
senin için yapamayacağım şey yok.
bi kaç gündür iyi görünmüyosun, neden bahsettiğimi anlamıyosun.
kolbastı ne kadar acayip bişey.
sümük iştah açmaz!
trabzon kadar çirkin biyer yok.
ayağında da beyaz spor çorap var, kesin beden eğitimi öğretmenidir bu.
belinde de telefon var, bu da kesin din kültürü öğretmenidir.
her şey yerli yerinde.
bu kayganayı şanzıman hanım için yapıyorum, gerçek kaygana kağıt gibi olur böyle, ipince.
gülbeh sen sıç, ben temizlerim.
şanzıman değil, şaduman.
haha.
burnum üşüdü, baba o biranın markası ne?
bu kadar.

ŞİKAYETÇİYİM

çift katlı otobüs.
küçükken kırmızı bi oyuncak, ilk-orta okul yıllarındaki otobüs maceralarında ebeveynlere binelim diye yalvardığımız taşıt.
neyse bu yazıyı çift katlı otobüslere değil, blogumla ilgili şikayetlerime ayırıyorum:
1. kardeşim ben sevdiğim yazının üstte olmasını istiyorum, ama ne yaptıysam sırasını değiştiremedim, taslakların üzerine yazılıyo anca aşağılara gitsin diye, random kullanma niye yok ulan bu bloglarda.
2. aklıma gelmedi.
hah geldi. braz önce bir sürü bir sürü şablon buldum ama hiç birini şu anda kullanamıyorum, yani biraz absürd oluyo. niye absürd olsun ki ulan diye sordum kendime bunun cevabını ver bana sabkanşısnıs dedim, oda bana ben karanlığım ama ilgi çekici ve janjanlıyım ya, komik olsa da kötü şeyler ya bunlar, sen buraya kusuyosun ya bunları, hah işte ondan dolayı, burası siyah olmalı, dedi bana.

bende "evet haklısın sabkanşısnıs böyle olmalı bu" dedim, ama sonra düşündüm ve dedim ki, e bu şablonların rengi değişmiyo mu? o da "are willing to take that risk?" dedi bende "yok, ı ııh" dedim.
blogum da böle kaldı, bu kadar.

27 Ocak 2009 Salı

laptoplar ve sıçmak üzerine..

diz üstünde kullanılması amacıyla üretilmiş kullanışlı bir alet. teyzem "dalgaların kralı" tarzında bişey olarak adlandırıyo, ne demek istiyo pek anlamadım ama sanırım karşılıklı ilişkileri köreltiyomuş, yalnızlığa itiyomuş laptop insanları. pek inanmıyorum açıkçası, boş boş oturmaktan daha iyidir, ayrıca laptop olmasa tuvalette nasıl İnternete gireceğiz?

Evet evet, bu yazıya başlama amacım kesinlikle buydu, başından beri bunu söylemek istiyodum, böyle acaip fikirlerimi paylaşmak rahatlamak istiyordum, evet evet yaptım bu işi, iyi ki bi blogum var da yapabiliyorum, vay be yaşa be blog!
gerçekten de laptoplar tuvalette kullanılmak amacıyla yapıldı bence, insanların işleri o kadar yoğundu ki ya da interneti o kadar çok seviyoduki, bilgisayarın başından kalkıp tuvalete gidemiyolardı. E klozeti odaya götüremeyince çözümü bilgisayarı tuvalete getirmekte buldular, amerikan mutfak ne kadar tutmuş olursa olsun, amerikan tuvaletin aynı ilgiyi göreceğini düşünmüyorum zaten.

Evlerimizde amerikan tuvalet olsa çok acaip olurdu gerçekten, odaların belli yerlerinde giderler olsa, portatif klozetlerle ordan oraya gitsek, salon, kütüphane, mutfak, kıçımızda klozetle gezsek... yok yok hoş olmaz deme, gerçekten olmaz, sonuçta herkes çiçek sıçmıyo şu dünyada, tabi bide şöyle bişey var: yaptığımız işlemi alıştığımız için mi tuvalette yapıyoruz, bebekler gayet kucaktayken bile sıçıbiliyo sonuçta:)

bide, bide bu wall-e filmini izleyenler şu soruma cevap versinler, bu insanlar uçan koltuklarda yaşayıp, hiç yürümüyo, yüz yüze konuşmuyo, tamam ama nerde sıçıyo? o koltukların altında ne var onların poposunu temizleyen? robotlar mı ilgileniyo onların temizliğiyle, yoksa kapsül yiyip kapsül mü sıçıyolar, belki de sıçmıyolardır, gerçektende sıçmıyo olabilirler, her biri en az 200 kilo çekiyo gibi görünüyolardı, belki de "yemişte sıçamamaış" terimi onlarda da vardır. Ama merak ettim işte napiyim, acaba nasıl hallediyolar bu sıçma işini?


ya da eğer biz sıçmasaydık ne yapardık? yani kabızlık gibi değil, ondan bahsetmiyorum, sıçmak zorunda olmasak mesela, hani masaj yaptırıyoruz ya onun gibi sıçsak, böyle sıçmak hayatını devam ettirmek için gerekli bişey olmasa, "survive" değilde "live" amaçlı olsa ne olurdu? bence yine herkes sıçardı, çünkü her ne kadar pis bi iş olsada, insanlar çok özen gösteriyolar, sıçmaya. Ev bakarken bile önce mutfağına sonra banyosuna bakıyolar, geniş mi rahatça sıçılır mı, osurursam duyulur mu diye, pofidik klozet kapakları alıyolar, renklerini bile belirliyolar, tuvalete girmeden önce bütün işlerini hallediyolar, keyifleri yarıda kesilince küfrediyolar, insanlar sıçmayı dört gözle bekliyor, evet evet insanlar sıçmayı seviyor. =)

sıçmak güzeldir!

BEDÜK.


seviyorum, beğeniyorum, kesinlikle çook eğlenceli, jamiroquai ve moloko karışımı gibi, ağızda eriyen şeker patlakları gibi, portakal kabuklu limonlu kek gibi, vanilyalı puding gibi. Dance revolution ve even better albumlerine resmen taptığım mükemmel insan, kel kişi. Bide terli, pis böyle, sanki kaşısan tırnaklarının içi dolcakmış gibi bi havası var, ama olsun yine de takip ediyoruz ilgiyle, hakan taşıyanı da franz ferdinandı söylediği kadar iyi söyleyebiliyo, albümü açtığın zaman bittiğinin farkına bile varmıyosun, hoş bişey şu bedük.

Bedükün insanlara "
bıdık, gıdık, abidik gubidik, eciş bücüş," gibi şeyleri çağrıştırdığının farkındayım. Kelime anlamı ise çam sakızı imiş, reçine imiş bedükün. insanlar adının acayip olduğunu yanlış bi seçim olduğunu söylüyolar ama bence kesinlikle yerinde bi karar, piyasalarda bedük değilde serhat olarak ne yapabilirdi acep sayın kişilik. müzik hayatına heavy metal grubuyla başlamış diye duydum, alternatife kaymış gittikçe, şimde de saybırsonik bişeyler yapıyo, çok sınıflandırmak istemiyorum, zaten bu sınıflandırma işinden de anlamıyorum, last efemde bi kere tag kısmına girmedim, müzikleri beğendiklerim ve beğenmediklerim olarak ayırmayı tercih ediyorum, böylesi daha kolay.
isim seçimine geri dönersek bedük te aynı adı gibi biraz yapış yapış, böyle oynadıkça oynayasın geliyomuş havasında.
amaç saçmalamak olunca iğrenç denilen ama benim kesinlikle çok sevdiğim o esprilerden de yapmadan duramayacağım, bedük çam sakızı olsada albümleri kesinlikle çoban armağanı değil. adam her bişeyini kendisi yapmış, ev kayıtları da gayet iyi, güzel bi " sound " yakalamış abimiz, başarılarının devamını diliyorum, evet evet ben bedük'ü seviyorum
im gonna live my life, like tomorrow will never come!
HEPİMİZ BEDÜKÜZ ulen!.

ankara, ankara

ankara, ankara, güzel ankara! seni görmek ister her bahtı kara!
ne kadar da güzel söylemişler, gerçektende bi insan ankarayı görmek istiyosa bahtı karadır, görebilecek başka hiç bi yeri yoktur, "bari ankarayı göreyim, ne de olsa bahtım karadır" deyip gelmiştir.
bozkırın ortasında, soğuk, çamurlu, yokuş, tırtıklı bi şehir bu ankara. hiç sevmedim.
daha önce onlarca kez gelmiştim halbuki, sevmediğimi daha önce neden farkedememiştim acep? ya da "aaa efecan başkent lan bura, ağzını topla olum kırarlar haa, kırmazlarsa da soğuktan düşer zaten" diye mi düşündüm diye düşünüyorum. ne güzel düşünüyorum, geçen bi arkadaşım söyledi, bi arkadaşı "düşünmek lükstür" demiş, gerizekalı halt etmiş, düşünmenin neresi lükstür lan asıl düşünememek, düşünmek zorunda olmamak bi lükstür, ben bile şu deli halimle non-stop düşünüyorum, örneiğin halt etmek: almanca durmak anlamında kullanıan bir emir kipi, türkçede bok yemek tarzında bişey, hoşa gitmeyen beğenilmeyen şeyler için kullanılır. kullanım amaçları iki ayrı dil içinde birbirine pek benzemekte, lakin aynı kökten mi geliyolar, yoksa kültürel etkileşim sonucu mu birinden diğerine geçti, eğer almancadan dilimize geçtiyse durmak bok gibi bir şey mi, türkçeden almancaya geçtiyse orda "dur!" yerine "bok!" mu diyorlar?
işte böyle ben de düşünüyorum gördüğünüz gibi, ya da "çiko" ispanyolca küçük erkek çocuklar için kullanılan bi terim, acaba avrupa yakasındaki o acaip adam ya da gülse birsel o salak fotoğrafa çiko derken bunu biliyomuydu? ya da ispanyollar onların tamamen sevgi dolu minik kelimesi "çiko" ile asya ve avrupayı birbirine bağlayan köprü, jeopolitik önemi yüzünden yüzyıllardır olayların bi şeklide ortasnda kalmış, tarih derslerinde endülüs emevilerinden kardeşleri diye bahseden bir ülke olan türkiyede dalga geçildiğini biliyomu? türkiyede 7den 77ye, kadın erkek herkes çiko artık, "hepimiz çikoyuz ulen!" yürüyüşleri yakındır artık...
bu hepimiz çikoyuz da şurdan aklıma geldi, mekan olarak ankarada olunca ilgi alanların da biraz daha ciddileşiyo ister istemez, yolda mirkelamla değil başbakanın konvoyuyla karşılaşıyosun falan. ergenekondan önce acaba nasıl biyerdi bu ankara, şehir ergenekon sağolsun(!), konuşan insanlarla dolmuş, bi hareket, heyecan gelmiş memlekete.
işte geçen gün uğur mumcunun ölüm yıldönümüydü, haberlerde falan da bi kadın gösterdiler, kadın " uğur mumcu ölmedi, biz hepimiz uğur mumcuyuz" dedi ekranlara. yahu gerçekten bu lafı çıkartanı bulursam alnından öpeceğim, "hepimiz .....uz" kalıbı olmadan önce biz ne yapıyoduk ya, gerçekten alnından öpeceğim, aklına sağlık adamın, düşünen, lüks içinde yaşayan pezemenk adam, ayı adam, kıskandım bak şimdi keşke ben bulsaydım o lafı, uzun lafın kısası, ankarayı sevmiyorum.
sevmiyorum.

deliyim ben

of hevesimi aldım sanıyodum ama daha alamamışım anlaşılan, saçmaladıkça saçmalayasım geliyo, bence bu saçmalamaya bi ad lazım, adıı.... bilemedim ne olsun adı, ayrıca saçmalamaya ad bulmak ne kadar da saçma bişey oldu, ne kadar çok saçma dedim, bak yine dedim, bence bunlar normal saçmalama değil, deli saçması, yaşadığım şeyde deli saçmalaması ve sanırım bu da beni deli yapıyor. Eveeet deli olduğuma karar verdikten sonra herşey daha bi kolay oluyo, deli olunca hayat çok güzel, ne de olsa her gün bayram, yani şaka bir yana sen öyle düşünmesen bile insanlar öyle düşünüyo yaptığın şeylerden sorumlu hissetsende sorumlu tutulmuyosun, sen delisin çünkü, evet evet bekarlık değil delilik sultanlık asıl. Offf! bide osmanlıdaki deli padişahları düşünsenize! ne acaipler ya asıl delilik onlarınki varya bizimki hayat değil, tabi farkettiysen bunu okumanız dolayısıyla sizi de direk deli yaptım, bayaa delisin sen, ya da acayip sıkılmışsın, yani düşünsene yapıcak onlarca şey varken, oturmuş bi delinin saçmalamasını okuyosun, hemde okuması zor küçük harfler ve acaip acaip renklerle dolu olmasına rağmen. iyi olmuş ama deme, tam deli işine benzemiş, karman çorman, anlaşılması güç ama cezbeden. sanırım ben kendimi beğeniyorum bayaa, ben kedini beğenen bi deliyim, belki de bundan delirdim, biraz da hande yenere mi ne özendim, gerçi hatun albüm yapmış nasıl delirdiini anlatmak için biz abidik gubidik bi blogda açıklıyoruz, "evet arkadaşım işte ben böyle delirdim, kendimi o kadar beğendim ki bi süre sonra kendi kendimin bff' si oldum (best frends forever), sonra bffm ile konuşmaya başladım, tabi insanlarda "anaaa, kendi kendine konuşuyo lan bu, deli olum bu, hadi gel iki dalga geçelim" demeye başladı. işte ben böyle delirdim, romeoyla hipnozla alakası yok, kondom olmadan da veririm ayrıca, ne de olsa deliyim ben.

benim ulan!

becerdim ulan, evet evet yaptım, BEN, tek başıma, yardım almadan becerdim bu işi! vay be, ben bile şaştım kendime, acaba annem duysa ne derdi? annem bana hep şaşırıyo, yaptığım her şey ona çok acayip geliyo, ama hep hiç şaşırmamış gibi davranyıor, acayip bir kadın benim annem. Evet evet acayip bir kadın. Şu anda buna karar verdim, o acayip biri..


Eh e blogu açtık, içini de doldurmak lazım, ama neyle? derkeen cevabını şu anda verdiğimi farkettim kendi kendime: saçmalayarak! evet evet blogumu saçmalayarak dolduracağım, ne de olsa bu benim blogum istediim kadar saçmaarım, adını boşuna onlayngünlük koymadım ya kesinlikle baştan aşaa saçmalıycam, düzgün bi türkçe içinde kasmicam, ne de olsa benim bu blog, istedimi yapıcam kimsede durduramicak beni, durduramazlar beni deme, yani "blogunda saçmalıyo len bu, bu çocuk bu blogu haketmiyo olum, alalım biz bundan bu blogu hakeden birine verelim" diyemiyolar demi, beğenmezlerse gönderemiyolarda blogçular aleminden, umarım gönderemiyolardır, lütfen göndermesinler! eğer gönderebiliyolarsa hemen göndermesinler bari, biraz saçmaliyim öyle göndersinler, of tanrım saçmalamayı çok seviyorum, saçmalamayı neden bu kadar seviyorum, bence çok eğlenceli ondan seviyorum, bu bloglar takip ediliyomuş, sanırım benimkini kimse takip etmicek, sayın deniz erkardağ arkadaşım "ben senin blogunu okumak isterim" demişti ama blogumun böyle olacağını tahmin edebilmiş miydi acep? bence biraz etmişti, etmiştin deme deniz? nede olsa ben normalde de hep saçmalıyorum, ben benim, bu blog ta benim tamam mı sayın okuyan, tabi eğer gerçekten okuyan biri çıkarsa, burdan ona sesleniyorum, görüşlerini kendine sakla, bu blog benim istedimi yaparım tamam mı, bu blog benim, benim! :)

motor!

deneme, deneme, bir ki üç!
düm tek tek
se se a bir ki bir ki ki çah! çah!